Yazar, Halkbilim Araştırmacısı
Yazar, halkbilim araştırmacısı, Hekimhan’da doğdu. Sivas Sultanisi’ni bitirdi. Konya Öksüzler Yurdu’na Türkçe öğretmeni olarak atandı. (1981). Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne seçildi. Kuva-yı Milliye’nin yayın organı Öğüd gazetesinde çalışırken, bir yandan da İrşat dergisini çıkardı. Kurtuluş Savaşı’na ilişkin ilk yapıtlarından sayılanMatem Sesleri (1920) adlı şiir kitabını bu yıllarda yayımladı. Öksüzler Yurdu’nun kapanmasıyla Eskişehir Sultanisi Türkçe Öğretmenliğine atandı. İlk Maarif kongresi’neMuallimler Cemiyeti temsilcisi olarak katıldı. Eskişehir’de çıkardığı İstiklâl dergisinde yazıları yayımlandı. Eskişehir’in düşman işgaline uğraması üzerine Kayseri’ye atandı. Burada Nafi Atuf Kansu’yla birlikte Misak – ı Milli gazetesini yönetti (1921).
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Sivas Sultanisi’ne atandı. O yıllarda bir uzmanlar komisyonuna seçilerek, Ankara’da Türkçe ve Edebiyat kitaplarının incelenmesine katıldı. Sivas’ta Duygu ve Düşünce dergisini çıkardı. Yeni açılacak Samsun Lisesi’nin hazırlık çalışmalarını yürütmekle görevlendirildi (1928). Burada da Duygu ve Dilek dergisini yönetti, yazılar yayımladı. Müdür başyardımcısı olarak Afyon Lisesi’ne verildi (1931). Afyon’da Taşpınar dergisini çıkardı. Gittiği her ilde çıkardığı dergiler ve yazılarıyla Anadolu dergiciliğine önemli katkılarda bulundu. Gezici köy kitaplıkları kurdu. Daha sonra atandığı Kütahya Lisesi’nde on bir yıl görev yaptı. Oğlunun rahatsızlığı nedeniyle İstanbul Haydarpaşa Lisesi’ne atandı (1944). İstanbul’a geldikten sonra folklor ve halk edebiyatı alanındaki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Topkapı Sarayı Müzesi müdür yardımcılığı görevini sürdürdüğü yıllarda (1950), saray arşivini ve saraydaki ‘Eski Maarif Nezareti‘ arşivini inceleme olanağı buldu.
Derlediği masal, destan ve halk öykülerini, kendine özgü bir anlatımla yeniden yazdı.Açık Sofram Açıl (1949) adlı yapıtı, Danimarka’daki “Hans Christian Andersen Payesi Şeref Diploması“’yla ödüllendirildi; Dünya Çocuk Edebiyatı Sertifikası verildi (1956). Aynı ödüllü Dede Korkut Masalları (1958) adlı yapıtıyla ikinci kez kazandı (1960). Milli Eğitim Bakanlığı’nca, İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcılığına atandı. Sözlü halk edebiyatı ürünlerini halk ağzıyla ve halkın beğenisine uygun olarak yeniden yazmakla görevlendirildi. Aynı yıllarda İstanbul Radyosu’nda “Bir Varmış Bir Yokmuş” saatinde anlattığı masallar ilgiyle karşılandı. Halk Eğitimi Başkanlığı yaptı (1961).
Yapıtlarıyla “Masal Babası” ünvanını kazanan Eflâtun Cem Güney, eğitimciliğinin yanı sıra, Anadolu basınını yüreklendirici girişimleriyle de Türk Eğitim ve yazın yaşamına önemli katkılarda bulunmuştur.
Başlıca yapıtları :
• Dertli Kaval (1945),
• Halk Şiiri Antolojisi (1947),
• En Güzel Türk Masalları (1948),
• Halk Türküleri (1953/1956),
• Nasreddin Hoca Fıkraları (1957),
• Evvel Zaman İçinde (1957),
• Dede Korkut Masalları (1958),
• Aşık Garip (1958 – 1964),
• Kerem ile Aslı (1959),
• Tahir ile Zühre (1960),
• Gökten Üç Elma Düştü (1960),
• Folklor ve Halk Edebiyatı (1971).
Bunlardan başka; oğlu Çetin Eflâtun Güney’le birlikte, Erzurumlu Emrah (1955), Ruhsatî(1958), Meslekî (1953), Kâmilî (1958) adlı monografi kitapları vardır. Bunlarda şairlerin yaşam öyküleriyle birlikte derlenmiş şiirleri yer almıştır.
Ülkü TAMER’den Eflatun Cem GÜNEY hakkında bir anı :
“Yaşamak Hatırlamaktır” adlı kitabımda yazmıştım, Yeditepe denilince aklıma ilk gelen olay, Eflatun Cem Güney‘in Cemal Süreya‘ya kitap imzalaması. Yeni çıkan kitabını, Bir Varmış Bir Yokmuş‘u almak için uğramıştı Eflatun Bey. Cemal geldi. Hüsamettin Bey onları tanıştırdı: “Eflatun Cem Güney… Genç şairlerimizden Cemal Süreya.”
“Haa! Siz miydiniz o?” dedi Eflatun Bey. “Şiirlerinizi çok severim. Döner döner okurum.”
Rafa uzanıp kitabından bir tane aldı. İlk sayfayı açıp başladı yazmaya:
“Şiirlerini severek okuduğum…” Durdu. Bir an düşündü. Cemal’e döndü:
“Affedersiniz” dedi, “isminiz neydi?”
Masal Babası Eflâtun Cem Güney Diyor ki :
Masal deyip geçmeyin ! Her doğruluk bunların başından doğuyor… Her iyilik bunların yüreğinde tomurcuklanıyor… Her güzellik bunların gözlerinde tütüyor. Daha da mertlik mi dedin, İnsanlık mı dedin, İnsanlık; ne ararsan var… Her gözün çırası, Her gönülün yaylası ve bir şiir dünyası bu masallar! Bir var ki, masalların tadı anlatılışındadır. Yüzyılların işleye işleye geliştirdiği masal üslubu ile kaleme alınabilirse zevkine doyum olmaz. Biz, karınca, kaderince bu çaba içindeyiz. Az çok ağız tadıyla okuna bilinirse ne mutlu.
Okudukça gönülleriniz gül olup açılsın, diliniz de bülbül olup şakısın…
Bir Çift Söz :
Ana ve Babalara
Halk Masalları, Türk Halkının hayâl gücüyle yarattığı sözlü verimlerdir.
Daha ilk başta bunları dizip koşan bir vardı elbet. Bu, belki bir masal anası, belki de bir hikaye ustasıdır. Ancak, bu masallar toplumun arasına yayıldıktan sonra, yapıp yakıştıranların ağzından çıktığı gibi kalmaz. Zamanla, yayıldıkları yerlerin, çağların havasına, suyuna uyarak değişir, gelişir. Her birinin çeşitli rivayetleri oluşu bundandır.
Bununla beraber, hepsinin içten içe yürüyen bir <öz>ü, kendilerine göre bir <gerçek yön>ü vardır. O çağların, o çevrelerin yaşantılarına, inanış ve davranışlarına ait izler, çizgiler taşır. Çocuklarımız bunları görerek, öğrenerek kendi toplumları gibi düşünmeye, kendi toplumları gibi yaşamaya alışırlar.
Daha diyeyim mi? Masallar, bir bakıma, insan ruhlarında yapılmış bir seyahati andırır. Gerçekten, masal kahramanlarının hamuru, mayası bir ama, huyu suyu bir değil; içlerinde akı da var, karası da…
Akyürekliler arasında gönül alıp kabe yapanlar mı dersin, en dar zamanda Hızır gibi yetişenler mi…Lokman gibi derde derman olanlar mı dersin, doğru buldukları yola başını koyanlar mı…Dilinden bal akanlar mı dersin, kaleminden kan damlayanlar mı…
Kara yürekliler arasında da kendilerini dev aynasında görenler de vardır, burunları Kaf dağında olanlarda…Her sakala bir tarak uyduranlar da vardır, her yumurtaya bir kulp takanlar da… Saman altından su yürütenler de vardır, ipe un serenler de…
Görülüyor ki, masal kahramanlarının arasında beğenilen, örnek edilmeğe değenlerde bulunuyor. Beğenilmeyen, şerrinden kaçılması gerekenler de…
İşte, masalların asıl eğitim değeri burada : Çocuklarımızın kalbini en iyi örneklere göre yoğurarak, onları inandıkları yolda yürüyebilecek, yürüdükleri yolda engelleri yenecek, güçlü birer insan yapmak… Dünya ulusları bu inanışla çocuklarının ruhunu masallarla besliyor. Özellikle, insanları tanıma alışkanlığı kazandırarak onlarla münasebetlerini kolaylaştırıyor.
Biz de masallarımızın bu eğitici ve öğretici değerinden faydalanmasını bilmeliyiz. İşte, bu inanışla, bu milli cevherlerimizin üzerine titriyor ve karınca, kaderince sözlü gelenekteki, ağız tadıyla işleyerek sunuyoruz…
Masalları :
1. Ağlayan Nar ile Gülen Ayva
2. Salkım Söğüt
Kategorisindeki Diğer Biyografiler